25 Ekim 2016 Salı

Git'me

Sevilmediğimi fark ettiğimde sustum, kabullendim. Çünkü böyle  olduğunda daha mutlu hissediyordum. Ya da daha az mutsuz. Arkamı döndüm sevgiye, aramamaya başladım. Neden diye sormadım, sorgulamadım. Sorguladığımda içinden çıkamıyordum çünkü, kaçtım. Kaçmak kolayıma geldi, sanki çok seviliyormuşum gibi hissetmeye çalışmak. Başlarda çok da zor olmadı, kabullenebilirim sandım. Zamanla kaldıramadığımı fark ettim. Buz gibi kurulan cümleler canımı yakıyordu. Ben de şaşıyordum bu kadar soğuklukta benim canım nasıl yanabilirdi? Sonra sorgulamaya başladım, içimde. Neler oluyor diye oturup düşünmek istedim. Böyle mutlu muyum dedim kendime. Değildim… Aşk her şey demek değildi. Aşk sevilmediğini bile bile bir ömür geçirmek demek değildi. Aşk onu zor durumda bırakmak, hiç değildi. İkimiz için de doğru olanı hiç getiremedim aklıma. Hiç düşünemedim. Hep ben mutlu olmak istedim. Sadece ben. Ben. Ben. Ve ben. Lanet ettim, bu kadar bencil oluşuma. Oysa istediğim birlikte mutlu olabilmekti. Ama istemekle oluyor muydu? Hayır. Hiçbir zaman olmamıştı. Ben öyle zannetmiştim.
Neden konuşmuyoruz? Neden bir şeyler paylaşmıyoruz? Neden aramızda kocaman duvarlar var?
Çünkü bencilim.
Çünkü hak etmiyorum daha fazlasını.
Çünkü böyle olmak zorunda.
Ben bu fiilin sonuna bu olumsuzluk ekini getirdikçe.
Ben git diyemedikçe.
Dilimde hep git’me oldukça…

Bu böyle olmak zorunda… 

25 Ağustos 2016 Perşembe

ADAM

Veda ettim bu gece yâre, yüreğimdekine değil de; karşımdakine. En çok bu yazmamı severdi, çıkardım koydum önüme. Aşığı olduğum o şehirde nefes alışı ve memleket bildiğim o şehre ait oluşu, beni hep güçlü kılardı. Yıktı bu kez, yaktı, paramparça etti. O çok sevdiğim İstanbul'da veda ettim yâre... Yaradana emanet ettim, bir daha görme umuduyla. Ne tuhaf ki seve seve... Etrafındaki sabır zırhını sınadım durdum tüm gece, bildiğim tüm olumlu cümleleri sıraladım, olmadı... Hayırlısı'ndan ötesine götürmedi beni. Giderken bile, açıp fotoğraflarımızı; en çok bu yazmanın yakıştığını söyledi o adam. Gitmek isteyen, sevdiği kadar da bana öfkeli olan o adam. Gözlerime baktığında, yalvardım "Allahım nolur ona içimi göster!" İçimi benden iyi görüyormuş, öğrendim... Veda ettim bu gece yâre, tüm kapılarımı sonuna kadar kapatıp gözyaşlarımı içime akıtıp o çok sevdiğim İstanbul'da veda ettim. Bi hikayeyi yarım bıraktım o şehirde, gitmek istemiyorum diye haykırırken yüreğim, yüzümde kocaman bi tebessüm ona el salladım. Sevmediğine inanmak çok kolay olurdu, kurduğu "tüm ayrılıklar seve seve olur" cümlesi olmasaydı. Bana bakışını gördüm o şehirde, masumiyetini, çabasını gördüm. Beni yalnızca Allah'tan istemenin doğru olduğunu anladığını gördüm. Şimdi susuyorum. Hayırlısı'ndan ötesi kalmadı çünkü. İçimde bir şeyler parça parça olurken, ben susuyorum. Onu doğru yerden, yaradandan istemeyi seçiyorum, tüm kalbimle. Onun sevdiği, ona ait olan her şeyi koydum önüme. Bi yüreğimdekini çıkaramadım...

ELVEDA

Şimdilerde dilimde koca bir "elveda".
Yanıbaşındaki merhabaya inat, karşısında dikilip, gözlerini kocaman açıp "elveda" diyor.
Hem de bu kez öyle sessiz sessiz değil!
Bağırıyor, yüreği de, dili de...
Gitmek istiyor belli.
Tutabilir miyiz gitmek isteyeni?
Döndürebilir miyiz yolundan?
Asla!
Bir defa niyetlenmişse gitmeye, dur demeye ne hacet...
Bütün elvedaları toplasak şu hayatta yaşanmış, bu kadar yakamaz insanın canını.
Kimseden yardım dileyemez bu kez, "gitme" ile başlayan tüm cümleleri unutur dil.
Bir defa "elveda" girince hikayeye, romanlar yazsak ne fayda...

İÇİMDEKİ ŞEHİR

Tükenmeyen satırlarım var o şehre. Ne desem anlatamadığım... Bütün sayfaların satırları "Merhaba İstanbul" diye başlıyor. 
Özlem anlatıyor, aşk anlatıyor. Lakin ne desem, tükenmiyor. 
Her kalemin ucu, her harfin mürekkebi o şehri yazıyor. 
Ben bazen susuyorum, içimdeki sese mani olamıyorum. Ben sussam, o yazıyor İstanbul'u, o yazıyor Galata'yı. Ağlıyor, özlüyor en çok. 
Çoğu zaman çaresiz kalıyor, nefes almak istiyor. İzin verdiğimde uzaklaşıyor bu şehirden, gidiyor hayaline.
 Beni de sürüklüyor peşinden, tutuyor elimden. 
Kafamı kaldırdığımda Galata'ya bakıyor oluyorum. 
Gözümün önünde canlanan tüm resimler o şehre ait.
 Tıpkı cümlelerim gibi...

İSTANBUL'A MEKTUP

Bu sana ilk mektubum.  seni yüzlerce kez yazdım, ama sana ilk kez yazıyorum. seni sevmemin asıl sebebi olan şeye, Galataya ithafen yazıyorum.
sen ki; pis, kalabalık, çoğu zaman ahlaksız ve korkunç bir şehirsin. sen ki, sana bakılan yerlerden farklı pozlar vermeyi bilen, çok zeki bir şehirsin. sen insanı kendinden nefret ettirir ve insanı kendine aşık edersin. sen insana aşkı öğretirsin, yalnızlığı öğretirsin. korkmayı öğretirsin. sen insana tüm güzellikleri öğretirsin, tüm çirkinliklerle bir arada...
ben iyi değilim istanbul. sana yazmamın asıl sebebi bu, galata bana iyi geliyor, sen bana iyi geliyorsun. çevrem kafayı seninle bozduğumu düşünüyor, bilmiyorlar aramızdaki bağı. seninle çok defa oturup konuştuk. kah çamlıca tepesinde, kah üsküdarda, kah eminönünde. ama en çok beyoğlunda. ben istediğim evi gösterdim sana, sen güldün. belki bir gün dedin. hayallerime hep ortak oldun, hatta hayallerim sen oldun be istanbul. beni anlayan birine ihtiyaç duyduğumda hep sana koştum. hep yanında buldum kendimi. hep seni özlerken, senin için ağlarken. sana gelişim hep sevinçli oldu, ayrılışım hep hüzünlü. hüzün de laf mı salya sümük ağlardım beni ayırmayın istanbuldan diye. kendi kendime binerken sessizce esenlerde otobüse. sen de seversin beni bilirim, geldiğimde hep bir güneş açmalar, gökyüzünü daha bi maviye boyamalar falan. denizine baktığımda görüyorum silüetini. ama biliyorsun istanbul en çok beyoğlu. en çok galatasın benim için. belki de bir tek galata. tüm sokaklarını yürürken adım adım aklım yalnızca galatada. seni ondan ötürü sevdiğim için üzülüyorum bazen. ya galata başka bi şehirde olsaydı? olmazdı istanbul. o seninle güzel. o istanbulla anlamlı. sen üzülme, galata başka ama yine de bak sana yazıyorum ben. hep seni yazıyorum. belki de sana en çok galatanın tepesinden bakmayı sevdiğimdendir bu hallerim. öyle masum öyle başkasın ki oradan. başta dedim ya, sen aslında çok kötü bi şehirsin. ama ben sana güzel bakıyorum. ben sana aşkla bakıyorum. herkes olumsuzluklarını anlatıyor, tıkıyorum kulaklarımı hepsine. yalnız seni düşlüyor yüreğim. kulağımda halil sezai, ben neden aşığım sana bu kadar? 
sana derdimi her anlattığımda, çare buldun bana. senin adın ağzımdaysa ben dertliyim demektir. farkında mısın, her yalnızlığımda sana koşuyorum. sen benim en büyük limanımsın. bazen yoruluyorum, bazen sen de yoruyorsun beni. ama yine de kopamıyorum senden. dedim ya, yine iyi değilim ben istanbul. ve bu kez sen daha çok yakıyorsun canımı. aklıma her geldiğinde titriyor yüreğim, kuş oluyor uçmak istiyor. uçmak, kanatlanmak. ait olduğu yerde mutlu değil. özlüyor be istanbul. çok özlüyor. bazen esiyor kafasına alıp başını gidiyor, çoğu geceler ben yatağımda uyurken o senin gökyüzünün altında nefes alıyor. bu kez hiç iyi değilim ben, her iyi hissettiğimde pişman oluyorum. artık iyi hissetmekten korkuyorum. her güldüğümde susturuyorum kendimi, yine ağlayacaksın nasılsa diyorum. ve sahiden hep ağlıyorum be istanbul. sen söylesene, seni bile bu kadar severken, ben ne kadar kötü olabilirim ki? 
 ah be istanbul, yine sırtlandın tüm yükümü.yine dinledin beni ve yine kızdın belki, galatayı daha çok sevdiğim için. ama dedim ya yine en çok galatadan güzelsin, dertlerimle daha da güzelsin...