23 Mayıs 2013 Perşembe

Eksik Yanım


Biliyorum beni hiç sevmeyeceksin, hiç anlamayacaksın ne yaşadığımı. Üzüleceksin yalnızca benim için, için acıyacak çektiğim acılar karşısında bazen "keşke sevebilseydim" diyeceksin. Ama hiç gelmeyeceksin. Hiç dindirmeyeceksin acılarımı, bunların bu kadar farkındayken hala senin için ağlıyor olmam ne kadar saçma ne kadar anlamsız değil mi? Biliyorum, aslında gördüğün kadar mantıksız bi insan değilim, istediğimde düşünebiliyorum işte gördüğün gibi. Ama her seferinde sana olan aşkım ağır basıyor, ele geçiriyor beni ve sarıyor tüm benliğimi. Canımı yakıyor fazlasıyla. İnan ben de kurtulmak istiyorum bazen, her şeyi atıp kendim olmak. Senden uzaklaşmak seni sevmekten vazgeçmek. Ben de istiyorum acılarım son bulsun, mutlu olayım, yüzüm gülsün... Ama sen girdin ya hayatıma bir kere aldın ya beni benden ben de toparlanamıyorum bir daha. İnsan hayatı boyunca bir kez aşık olurmuş, ben de bunu yaşadım ve bir daha nasip olmayacak biliyorum. Artık sadece duamdasın, yapabileceğim tek bir şey bile yok. Sen benim eksik yanımsın artık hiç tamamlanmayacak...

17 Mayıs 2013 Cuma

Aynadaki Silüet



Gece yarısını geçmişti saat. Hatta belki de sabaha yaklaşıyordu yavaş yavaş. Ancak hala uyuyamamıştı. Telefonu açık müzik dinliyordu gözleri öylece tavana dikilmiş. Karanlıktı etraf ancak gözünün aşina olduğu eşyaları seçebiliyordu. Sağ tarafında koltuğu vardı tam karşısında dolabının aynası ve onun yanında da kitaplığı. Perde arka tarafında kalıyordu. Aynaya takıldı bi an gözü, bir şey kıpırdamıştı sanki. Hareket etmedi bir süre, sonra telefonuna baktı onun ışığı yanıp sönmüştü belki de. Tekrar yastığa koydu kafasını, ve tekrar belirdi aynada o karaltı. Hayır telefonu değildi, hafifçe doğruldu ve tekrar gelen o hareketle emin oldu onun başka bi şey olduğundan. Perdeye baktı önce, perdenin arkasına öyle ya, dışardan bi yansıma olabilirdi. Fakat hayır, belli aralıklarla oluyordu bu ve bilinçli bir şeydi. Evde sadece annesi vardı, ona da seslenip telaşlandırmak istemedi hemen. Huzursuz olmuştu ancak sessizce kalıp bir süre daha yattı hareketsizce. Önce müziğini kapattı, ses de geliyordu belki bilemezdi. Güldü kendi kendine fazla korku filmi izliyordu, dolaptan çıkan canavarlar, yatağın altındaki ruhlar, garip sesler ve gölgeler... Etkilenmişti işte. Gözlerini yumdu sımsıkı, bildiği birkaç duayı okudu ve uyumak istedi. Ancak o gölge buna izin vermiyordu adeta. Gözlerini açtı ve dikkatlice baktı aynaya, bir çift eldi bu. Ona el sallıyordu aslında. Gözlerini yumup tekrar açtı ve emin oldu. Korkuya kapılmıştı bu kez. Ayağa kalkmak istedi ancak buna cesareti yoktu. Hızlanmaya başladı kalp atışları. Durdu, kendi kendini telkin etti ve sakinleşmeye çalıştı. Ancak yapamıyordu, o eli orada gördükçe korkusu artıyordu. Çok sürmedi bi silüet belirdi aynada. Gözlerini kısmış ona bakıyordu. Geri çekildi, ayaklarını topladı yatağın içinde ve yorgana sarıldı sımsıkı. Annesine bağırmayı planlıyordu. Fakat silüetin aynadan çıkıp ağzını kapaması daha hızlı oldu. Bağıramıyordu, beyaz elbiseli bu ruhani şeye karşı da koyamıyordu. Ölesiye korkmuştu elbette, nefes almakta güçlük çekiyordu. Biraz debelendi, gözleri kısık bu hayalete karşı. Ancak onun yenilmez bi gücü vardı adeta. Bir kızdı o hayalet, uzun siyah saçları vardı. Küçük gözleri, göz bebekleri gözünün tamamını kaplamış gözleri. Simsiyahtı dudakları. Ve teni bembeyazdı, dudaklarına gözlerine ve saçlarına inat. Daha fazla sıktı dudaklarını artık iyice nefes alamaz olmuştu. Direnemiyordu artık güçsüz vücudu, korkudan titrerken ona karşı gelemiyordu. Bıraktı kendini, önce beyaz bi ışık gördü. Sonra bi müzik duydu az önce dinlediği şarkıydı bu. Huzurla yatağında uyurken gördü kendini, ardından bir daha açamadı gözlerini... Sabah olduğunda yatağında göz bebekleri gözünü tamamen kaplamış bi şekilde bulundu. Ve hayat boyu ölüm sebebi açıklanamadı. Aynadaki o silüeti kimse bulamadı...

15 Mayıs 2013 Çarşamba

Son "Günaydın"


İki kutu hap almıştı. Hem de avuç avuç yutmuştu hepsini. En son hatırladığı şey buydu. Gözünü açtığında ise bu hastane odasındaydı, hala yaşadığına inanmıyordu. Onu kim buraya getirmişti bilmiyordu. Bir süre öylece yattı. Ardından odaya en yakın arkadaşı Buğlem girdi. Gözleri kıpkırmızıydı ve sevgiyle  bakıyordu:
-Bitanem? İyi misin?
-Ben iyiyim. Kim getirdi beni buraya?
-Beril abla getirmiş.
-Ablam mı? O nerede şimdi?
-İyi merak etme, dışarıda oturuyor. Uyanmanı bekliyorduk...
Ecmel meraklandı:
-Nasıl peki? Ablam neden gelmiş ki bana?
-Sen aramışsın ya, hatırlamıyor musun?
-Hayır, en son hatırladığım şey...
Sustu Ecmel, telefonunu istedi acele acele Buğlem'den. Ne yapacağını sordu Buğlem ancak Ecmel cevap vermedi. Onun çantasındaydı telefon, çıkarıp Ecmel'e uzattı. Ekrana baktı, onu arayan yoktu. Kızgınlıkla Buğlem'e döndü:
-Neden Eymen'in telefonlarını açmadınız?
-Eymen mi aramış? Ben duymadım.
-Nasıl duymazsın? Bak hem de kaç kez aramış!
-Ver bakayım.
Telefonu ona uzattı, kafasını kaldırıp hayretle baktı.
-Tatlım, Eymen hiç aramamış ki.
-Nasıl aramamış ya dalga mı geçiyorsun?
Durdu Buğlem, düşündü telefonda hiç cevapsız yoktu. Eski de olamazdı. Eymen ile Ecmel ayrılalı aylar olmuştu, bir seneye yaklaşmıştı. Eski cevapsızları şimdi görecek hali yoktu ya! Neler oluyordu Ecmel'e? Görmek istediğin görmüştü galiba, hiçbir şey demedi.
-Ecmel, neden yaptın bunu?
-Çünkü Eymen aradı, kavga ettik onunla. Yurt dışına gideceğim çalışmaya dedi. Şirketten teklif gelmişmiş. Oysa daha yeni evlenme teklifi etmişti bana. Nasıl bırakıp gidecekti şimdi?
-Ecmel iyi misin? Ne evlenme teklifi ne araması ne kavgası? Eymen seni terk edeli aylar oldu. Her şeye yeniden mi başlıyoruz? Bunu atlattığını düşünüyordum.
Omuz silkti Ecmel.  Umursamıyordu Buğlem, kıskanıyordu bile belki onu. Bu sırada Buğlem dışarı çıktı. Beril'i buldu ve olanı biteni ona anlattı. O ablasıydı ne de olsa, daha iyi anlayabilirdi.
-Buğlem, Ecmel günlerdir evden çıkmıyormuş. İşe de gitmiyormuş, ben bunalım halleri diye üstüne gitmedim. Siz de görüşmediniz mi?
-Hayır abla, biraz kafa dinlemek istediğini söyledi. Ben de toparladığını düşündüm açıkçası.
-Bunları kafasında kurmuş olabilir mi?
O sırada koşa koşa odadan çıktı Ecmel, telefon elindeydi. Gülüyordu, kahkahalarla gülüyordu. Buğlem de Beril de koşup onu kucakladılar, ne olduğunu sordular. Telefonu uzattı "Eymen beni çağırıyor, neden hastalandın diye dalga geçiyor şuna bir şey deyin" dedi. Beril aldı telefonu ve santralin sesini duydu "aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor..."
Gözleri doldu Beril'in, sarıldı kardeşine ve odasına götürdü yavaşça. Yatırdı ve hıçkırıklarını dinledi. "Eymen gelecek, gelecek biliyorum" diyordu kardeşi...
Sessizce çıktı odadan kapıyı kapattı ve çöktü öylece olduğu yere. Aklını yitirmişti kardeşi, bir aşk uğruna aklını yitirmişti... Sadece 2 ay önce babalarını kaybetmişlerdi. Ecmel o sırada Eymen'in yanında olmasını çok istemişti fakat ulaşamamışlardı Eymen'e. Yurt dışına gitmişti o çünkü. Ecmel'i de bu yüzden bırakmıştı. Kimse ulaşamıyordu ona. Aylarca çektiği o acıyı babasının acısına katıp yeniden yaşamıştı kardeşi. Zor olacağını biliyordu, 3 senelik bir ilişki Ecmel'in her şeyini bağladığı o ilişki birdenbire bitmişti. İlk başta oldukça güçlüydü ancak zaman geçtikçe kötüleşmeye başladı. Herkesi iyi olduğuna inandırdığı anda da intihara kalkıştı. Derin düşüncelere dalmışken Buğlem geldi yanına, sarıldı ona sımsıkı. "Ecmel iyi değil, hiç iyi değil" diye fısıldadı hıçkırıklarının arasından...
Saatler geçti, sabah olmak üzereydi. Buğlem tekrar girdi Ecmel'in odasına, uyuyordu. Öyle masum öyle güzel görünüyordu ki. Saçlarını okşadı en yakın arkadaşının, güzel yüzünü seyretti uzun uzun. Sonra çıkmak üzereyken uyandı Ecmel. "Eymen!" dedi heyecanla. Buğlem gözleri dolu dolu döndü arkadaşına, "ben buradayım meleğim" dedi.
"Eymen geldi mi?"
Zor tutuyordu gözbebeklerindeki yaşları Buğlem. "Gelmedi Ecmel, Eymen gelmeyecek" diye çıkıştı. Birilerinin ona gerçeği göstermesi gerekiyordu artık. Çocukluktu bu yaptığı, onları görmezden geliyordu. Sustu Ecmel, uzun uzun daldı uzaklara. Sonra dudaklarından birkaç cümle döküldü.
-Ben ölüyordum, o hapları yuttum sonra ölmeye yattım. Bir daha asla nefes alamayacağımı düşünüyordum. Sonra bir ses duydum. Onun sesi, "kalk sevdiğim" dedi bana. "Kalk ve iyileş, sana bir şey olmasın" Eymen'di bu. Önce hayal görüyorum sandım, sonra elini uzattı bana, "git" dedi, "buralar sana göre değil" ardından telefonu alıp birini aradı, ama hiç konuşmadı sonra da uzaklaştı. Beni o kurtardı, o yüzden biliyorum ki gelecek.
Buğlem dinleyemedi daha fazla, koridora çıkıp Eymen'i aradı. Fakat telefonu kapalıydı, Eymen'in yakın arkadaşlarından Can'ın numarasını buldu Ecmel'in telefonundan. Onu aradı ardından, uzun çalışlar sonucu açıldı telefon.
-Can?
-Efendim?
-Buğlem ben, Ecmel'in arkadaşı. Eymen nerede? Ecmel hiç iyi değil, hastanedeyiz.
-Buğlem, Eymen...
-Nolmuş Eymen'e?
-Buğlem Eymen'i kaybettik biz. 4 gün oldu, duymadınız mı? Zaten hastaydı o, uzun zamandır uğraşıyordu. Gerçi Ecmel'in duymasını istememişti, yurt dışında biliyordunuz değil mi?
-Ben ben bunu bilmiyordum, tamam tamam sağol. Başımız sağolsun...
-Sağolasın...
Buğlem ne yapacağını bilmiyordu. Bu nasıl olurdu, bunu nasıl anlatırdı Ecmel'e, nasıl açıklardı? Eymen bunu nasıl yapmıştı, nasıl saklamıştı aklı almıyordu. İlişkinin sebepsiz bitişi de ortaya çıkmıştı aslında.  Şimdi anlıyordu, "buralar sana göre değil" cümlesini bile... Aslında Ecmel rüya görmemişti, belki de gerçekten görünmüştü Eymen ona. Veda edemeden gittiği için... İyice saçmaladığını düşündü ardından. Sonra da bunu Ecmel'e şimdi söylememeye karar verdi. Daha kötü olabilirdi. O bunlarla boğuşurken Beril de çıkış işlemlerini halletmişti. Birkaç saat içinde çıktılar hastaneden. Bildiklerini söylemedi Beril'e de Ecmel'e de...  Ecmel'i yatırdılar ve ikisi de uykuya daldılar. Ecmel uyuyamıyordu, çok sürmedi Eymen'i geldi yeniden. Ve onu olduğu yere çağırdı, kalktı Ecmel. Sessizce çıktı kapıdan, terliklerle yürüdü bir süre. Mezarlığın kapısındaydı. Gülümsüyordu, ağır adımlarla Eymen'in mezarını buldu. Başına oturdu ve konuşmaya başladı:
-Aslında ben gittiğin günden beri geleceğini biliyordum, bana inanmadı kimse ama ben hissediyordum. Sen hiç gitmemiştin ki, sadece onlar öyle görüyordu. Biliyorum ben kıskanıyorlardı bizi. Hiç mutlu olmamı istemediler ki, hepsi kötü onların Eymen'im. Bak ben sana geldim, kimseyi dinlemedim. Seni seyrettim, inandım ve peşinden geldim. Sen de beni onlara bırakma, yalnız bırakma. Al yanına... Al nolur...
Ağlıyordu Ecmel, sanki bi uykudan uyanmıştı. Anlamıştı sanki Eymen'in yokluğunu, hiç uyanmayacağı uykusunu görmüştü.
O sırada evde Beril uyanmıştı ve Ecmel'e bakmak istedi, fakat Ecmel yatağında yoktu. Koşa koşa Buğlem'e gitti:
-Buğlem kalk, kalk nolur Ecmel yok!
-Nasıl yok nereye gitmiş?
-Bilmiyorum ablam bilmiyorum.
Durdu Buğlem, anlamıştı Ecmel'in yaptığı şeyi.
-Abla ben onu alıp geleceğim bekle sen.
-Dur nereye ben de geliyorum!
Dinlemedi Beril'i, koşa koşa çıktı evden taksiye bindi ve mezarlığın kapısında indi. İçeri girdi koşarak. Oradaydı işte, orada öylece oturuyordu. Sarıp sarmaladı arkadaşını, konuşmaya çalıştı ama nafile. Uykudan uyanmıştı Ecmel adeta. Kızgındı Buğlem'e, sakladığını biliyor gibi kızgındı. Kucaklayıp eve götürdü. Ardından oturup Beril'e her şeyi anlattı. Beril de oldukça şaşırmış ve üzülmüştü elbet. Ancak ikisi de Ecmel'in bunu nerden bildiğini anlayamadılar. Kapıları kilitlediler ve yeniden uykuya daldılar.
Kağıt ve kalem aldı Ecmel. Her şeyi yazıp bitirecekti. Cümlesine şöyle başladı, "Gücüm yoktu elveda demeye, ben de yazmak istedim. Affedin beni ama ben sevdiğim erkeğin yanına gidiyorum. Hem o beni çok seviyor korur da merak etmeyin. Zaten ben nefes almıyorum ki onsuz, hep gelecek dedim inanmadınız, geldi işte. Beni almaya geldi, birlikte gidiyoruz. Bu kez yalnız bırakmayacağım onu. Hiç ağlamayacağım. O beni ağlatmaz."
Ardından bir kağıt daha aldı eline, "Günaydın sevdiğim. Uyanılmaz o uykudan uyanıp bana geldin. Biliyorum bana gelme demiştin, buralar sana göre değil demiştin ama ben sensiz yapamadım ki. Bu kez dinlemedim sözünü. Günaydım bitanem, zor biliyorum bana gel demek. Ama ben seni çok seviyorum ve kimseyi dinlemeyeceğim. Daha önce başaramadım ama bu kez geleceğim sevdiğim. Engelim yok artık çünkü seni gördüm ben. Sen de beni affet bunu daha önce yapmadığım için. Ve bekle beni, hep bekle..."

Bu mektuplar onun psikolojisini de halini de anlatıyordu açıkça. 4 gün önce Eymen öldüğünde Ecmel'e ortak arkadaşlarından biri pot kırmıştı. Bilmiyordu durumu, sonra da her şeyi anlatmak zorunda kalmıştı. 4 gündür gidiyordu o mezara Ecmel. Biliyordu sevdiğinin öldüğünü, ancak kabullenememişti ve hayaller görmeye başlamıştı. Gitgide kötüye giden durumu onu ölüme sürüklemişti...
Sabah uyandıklarında Beril ve Buğlem, Ecmel'in kesilmiş kanlı bilekleriyle karşılaştılar. Her taraf kandı. O yazdığı mektup bile, biraz  Eymen'in biraz Ecmel'in...