17 Mart 2013 Pazar

Aşk acıtır

Akşam olmak üzereydi, düşüncelerim yeniden sarmıştı her yanımı.  Yorulmuştum artık, günlerdir bunu düşünmekten bir çözüm bulamamaktan, bulup da cesaret edememekten... Ne zaman "kurtuldum" desem lanet olası bir anı yeniden her şeyi canlandırıyordu başımda.  Ve yeniden esir alıyordu beni. Artık yataktan çıkmalıydım,  günlerdir böyle zehir ediyordum her günümü. Bu acıyla bir ömür yaşayamazdım ya! O başka biriyle gününü gün ederken ben burada kendimi yiyip bitiremezdim, ama artık mutlu da olamazdım. Peki ben mutlu olmayacaksam o neden mutluydu! Hemen ayağa kalktım, dolabımı karıştırıp elime ilk gelen şeyi üzerime geçirdim. Arabanın anahtarını ve cüzdanımı alıp evden çıktım. Otoparka indim ve arabama yöneldim. Kapıyı açar açmaz o lanet kutuyu gördüm koltukta. Her şeyi bitiren o kutuyu. İçinde 4 yıldır Oktay'a aldığım hediyeler vardı, onda olan tüm eşyalarım. O sürtüğe aşık olduğu gün getirmişti bu kutuyu bana. Getirmiş, yüzüme uzun uzun bakmış kutuyu vermiş ve üzgün olduğunu söyleyip çekip gitmişti.Ben de öylece arabada bırakmıştım, zaten evin her yeri onunla doluydu bir de bunu çıkarıp anıları yeniden canlandırıp kendimi daha fazla üzemezdim. Yeteri kadar üzüldüğüme emindim. Onu çok seviyordum. 4 yıldır kendimi ona adamıştım resmen ve o ansızın gitmişti. Bilmediğimi zannediyordu, ama son 3 aydır hareketleri fazlasıyla değişmişti. Ben de araştırıp öğrenmiştim. Oktay, Seda ile görüşüyordu. Dünyam başıma yıkılmıştı...  Seda ile yeni tanışmıştık zaten, birkaç kez arkadaş ortamlarında biraraya gelmiştik. Demek ilk seferde Oktay'ın aklına girmişti.  Ama bunu yaparken benim Oktay'a olan tutkulu aşkımı göz önünde bulundurmamıştı! Seda'nın nerede çalıştığını biliyordum, iş yerine çevirdim rotamı. Eminim bir süre sonra çıkacaktı. Kapının önünde durup beklemeye başladım. Kısa bir bekleyişin ardından onu gördüm.  Sarışındı, küt ve havalı saçları vardı.  Kısa boyluydu fakat dizlerinin çok çok üstünde giydiği etek onu uzun bacaklı gösteriyordu. Onu kıskanıyordum, ondan nefret ediyordum ve onu Oktay'la aramızdan çekmeliydim. Arabayı çalıştırdım ve ona doğru yöneldim. Durduğumu görünce dönüp baktı, camı indirdim ve eğildim. -Seda biraz konuşabilir miyiz?-Konuşacak ne var?-Bak eminim bana açıklaman gereken şeyler vardır, sonuçta ben Oktay'ın 4 yıllık kız arkadaşıyım.-Eski canım, eski kız arkadaşısın.-Herneyse! Konuşabilir miyiz?-Pekala. Bu kadar saf olacağını düşünmemiştim. Arabaya bindi, bana döndü ve:-Seni dinliyorum. dedi.-Biraz uzaklaşalım buradan dedim ve arabayı çalıştırdım. İrkildiğini fark etmiştim ve çaresizliği hoşuma gidiyordu. Olabildiğince tenha bi yer kestirdim gözüme. Seda çırpınmaya başlamıştı ki arabayı durdurdum ve ona döndüm:-Sakin ol! -Ne işimiz var burada? Elini çantasına attı ve telefonunu çıkardı. Elimi ona doğru uzattım  ve telefonu elinden aldım. Kapıya yöneldi ve ben kapıları da kilitledim. Reflekslerime güvenirdim her zaman.  Sakinleşti çaresizliğinden ve tekrar yüzüme baktı:-Ne yapıyorsun? Buradan hiç çıkmayacak mıyım sanki?-İnan sana çok başka planlar uygulamak isterdim ama buna ne vaktim var ne de yerim. O yüzden bununla idare et olur mu?-Ne diyosun sen?Çantamı açtım ve silahımı çıkardım, susturucuları her zaman sevmiştim. Namluyu  ona doğrulttum ve çırpınışını izledim. -Hadi ağla! diye bağırdım. -Manyaksın sen! diyordu, başka kelime bilmiyormuş gibi. Zaten aptal olduğunu anlamıştım. -Herneyse, keşke Oktay'ı benden alacak cesaretin olmasaydı. -O beni seviyor, beni öldürdüğünde bu değişmeyecek bunu anla artık o bana ait!-En azından denemeliyim.Beni kışkırtıyordu resmen! Emniyetim açıktı zaten,  sağ gözümü kısıp onun küçük beynine ateş ettim! Zafer benimdi! Onun o lanet olası kafası dağılmıştı işte! Ahh kahretsin, arabamı kirletmişti. Hemen kapıyı açıp ona bir tekme savurdum. Yerdeydi işte, pislik hakettiğini bulmuştu. Ardından arabayı tekrar çalıştırdım ellerim ve yüzüm kan içindeydi. Oktay'ın evine yöneldim bu kez, ona aramızdaki engeli kaldırdığımı söyleyecektim heyecanlıydım fazlasıyla. Arabayı Oktay'ın otoparkına park edip, ellerimi ve yüzümü ıslak mendil ile sildim. Elime o lanet kutuyu aldım ve arabadan indim. Camında son kez kendime baktım, Seda'nın son halinden oldukça güzel görünüyordum. Yukarı çıktım ve Oktay'ın kapısının önünde durdum.  Zile basmak için bir süre bekledim, ardından aklıma silahım geldi. Çantamda olduğunu kontrol etmek amacıyla elimi çantama attım, evet oradaydı. Umarım ona ihtiyacım olmazdı.  Kapıya vurdum ağır ağır, içerden gelen ayak seslerini duyabiliyordum. Kalbim ağzımda atıyordu resmen, kapı açıldı ve karşımdaydı işte. Sorar gibi gözlerime bakıyordu. Cevap vermeden içeri yöneldim. Girdim ve salonun ortasında durdum:-Oktay?-Ne işin var burada?-Sana söylemem gereken şeyler var aşkım. Artık o  sürtük aramıza giremeyecek. Beni 4 yıl nasıl sevdiysen yine öyle çok seveceksin.-Ne diyorsun sen? Neyden bahsediyorsun? Ayrıca bana aşkım deme, kabullen artık olur  mu Seda var hayatımda.-Seda hayatta değil ki senin hayatında olsun!O anda gözleri üzerime çevrildi, sanırım kan lekelerini fark etmişti. Gözbebekleri büyüdü ve bağırmaya başladı:-Defol git buradan defol manyak! Korkuyordu demek! Kutuyu ona doğru uzattım:-Bak aşkım, bak bunlar sana aldığım hediyeler, bak burada seni ne çok sevdiğim yazıyor...Kutuyu alıp yere fırlattı, ona aldığım saatler, yazdığım notlar, parfüm şişeleri, anahtarlıklar ve kurumuş güller... -Hastasın sen!-Senin için ölürüm ben...-Benden uzak dur! Şimdi polisi arayacağım!Galiba mecburdum artık. Yerde duran eşyalara baktım, eve... Her yer o kokuyordu... Elimi ağır ağır çantama attım ve silahımı çıkardım.  Bi an göz göze geldik, elinde telefon vardı.  -Bırak telefonu Oktay!-Sen, sen delirmişsin...Dudakları titriyordu, bana yalvarmasını istiyordum. Seni çok seviyorum, sadece seninleyim artık demesini. Dudaklarına bakıyordum, tek bir hareketiyle onu affedebilirdim. Hemen silahı atıp kollarına koşabilirdim. Ama beklediğim o umut hiç doğmadı.  Onun o güzel dudaklarından nefret dışında tek kelime dökülmedi, çaresiz kalmıştım... Ağlıyordum, gözyaşlarımın arasında silahı ona doğrulttum. Demek Seda ile ölümü bile aynı silahtan olacaktı... Bu içimi acıtsa da, o anda onun canının yanmasını daha çok istedim ve yeniden sağ gözümü kısıp tam alnına hedef aldım... -Yapma, dedi çaresizce...-Seni seviyorum dedim sadece...Ve kurşun artık onun bedenindeydi... Seda'nın ölümünde duyduğum hazzın bin katı kadar acı çekiyordum. Başucuna oturdum ve bağırmaya başladım... Pişman değildim,  o ölürken bile bana "seni seviyorum" diyememişti. Ondan nefret etmiyordum, onu çok seviyordum hala çok seviyordum. Kafası parçalanmış haldeyken bile aşıktım ona... O bize yazık ettti... Elinden düşen telefonu aldım elime,  o dokunmuştu son kez buna. Polisi arayacağını söylemişti ama kıyamamıştı bana, aramamıştı elbet...  Onun yarım bıraktığı işi ben tamamladım ve telefonun ucundaki polise evin adresini verdim.  Sonra Oktay'ın ellerini tuttum ve onlar gelene kadar ona şarkı söyledim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder